6 Ekim 2023 Cuma

Nevruz

İstanbul Üniversitesi yayınları B1 Türkçe kitabında bugün işlediğim bir parça’da  “ Amerika’ya küçük bir sırt çantası ile gittim, hiç bir şeyim yok sanıyordum ama ailem bana bir çok bilgi ve deneyim vermiş, başarılı olmak için her şeye sahipmişim, çocukluğum dedemin yanında geçti, ben onu örnek aldım, söz tutmayı, insanlara güvenmeyi ve saygı duymayı ondan öğrendim” diyor Amerika’nın en başarılı 10 iş adamından biri. Parçanın tamamını kırık Türkçesi ile okuyor Ummanlı Einas bana.  Fırat nehrinin kıyısında bir kasabada büyüyen ve hayvancılıkla uğraşan bir ailenin çocuğu olan Hamdi Ulukaya, Chobani markasının kurucusudur. Büyük bir yoğurt üreticisi ve saygıdeğer bir iş insanıdır. Onu tanıyalım istedim. Bizim ülkenin toprakları çok bereketli, çok kuvvetlidir, bir elimizle göğe açılır, dünyayı dolaşır, dünyaya dağıtırız, diğer elimizle yetiştiğimiz topraktan alırız. Bir ayağımızla toprağımıza sımsıkı tutunur, kök salar,diğer ayağımızla dengemizi buluruz. Hepmiş ve büsbütünmüş gibi. Nevruz’da bahar gelir gönlümüze, çölde olsak kime ne..Biliriz illa, inanırız mutlaka alışkanlığın en kötüsü insandır, erdem vazgeçmededir. Ve tek-öz bir soru soracaktır yüce yaradan “Ben seninleydim, sen kiminleydin ?! “  

 Yolunda yürürken yüreğinin yükü sadece yaradan olanların olsun bu yazı ve bu bahar. Onlara hediyedir çiçekler Tanrı’dan ve denizler ve kuşlar. Yürü sen, dimdik dur eğilme. Sevdiklerin ve Allah seninle. Bahar Bayramımız kutlu olsun. 

Motivasyon yazısı

Muscat international hospital’dan...

 Sağ tarafım çok yorgun artık ve sola daha çok yüklenmeliyim dediğimde iki ay önce Ankara’da tarihi Karacabey hamamındaydım. Hamam tasını tutan elim, “tası sola versen, ben çok yoruldum güzelim “ diye fısıldadı.. Orada konuştum sağ omzumla ve kolumla, yıllarca sağ kolum kalem tuttu, tahta markerı tuttu, para kazandı, ben ve bana baktı, besledi, kavgalara karıştı, kasıldı, burkuldu, telefon yazışmaları yaptı, telefon tuttu, sözlerime, ruhuma, bana tercüman oldu..  Sağ omzum, sağ kolum çok haklıydı… Dinlendirmeliyim diye düşündüm. Bu hususta daha hassas davranma kararı aldım. 

En kötü günümüz böyle olsun… 

Şimdi Muscat’ta bir hastanede mr sırası bekliyorum. 

Sağ tarafımda his kaybı var. 

Yüzümdeki his kaybı sebebiyle geldim doktora ve nörolojik muayeneden sonra tüm sağ yanım tutmuyor çıktı. 

Yüzüme gelene kadar ben farketmemiş olabilirim. 

Ya da her yerime aynı anda inmiş olabilir his kaybı. 

Allah tarafından bir tecrübe bu da.

Hissi çok garip. 

Binbir senaryo aklımda. 

Gülümsememi, ağlayışını, göz kırpmamı hissedemiyorum..

Doktor ve ayna görüntüde bir şey olmadığını söyledi, endişelenmemeliydim ! 

 Nasıl endişelenmeyeyim, hissedemediğim bir dünyanın ne manası olur ! 

Şey. 

Saat şu an 13.20. 

15.35’te Amerikan okulunda Türk çocuklarla Türkçe dersim var. 

Bir an iptal etmeyi düşündüm. 

Sonra içimdeki bütün Ada Öğretmenler ayaklandı ! 

“ Mezar kaz yat uzan bir de Ada istersen, yuh! Çocuklar sarılsın, his kaybı geçecek söz! Söz sana… “ 


Büyük bir heyecanla mr ın çekilip bitmesini, ciddi bir şey çıkmamasını ve okula gidip, işime, kendime, en çok var olduğum yere sarılmayı planlıyorum. 


Tahta benim sahnem. Sınıfın önü mabedim. Ben en çok orda kendim oldum, kendimi sevdim ve bu dünyadan uzaklaştım. Hayatlara dokundum, hayatıma dokunuldu, şahitlik ettim kimsenin bilmediği keşfedilmemiş hayatlara. 


  Türk çocukların ülkesi, anneannesi, dedesi, teyzesi oldum, Ali’nin İngilizcesini geliştirip iş değiştirme umudu, Ece’nin üniversiteye girme hayali, nicelerinin çeşitli sebeplerden İngilizce sevgisini ve motivasyonunu arttıran Ada Öğretmen oldum…

     Bazı Ummanlı ve diğer Türkçeyi yabancı dil olarak öğrenen, her yaştan ve meslekten öğrecilerimin yanında görünmez bir güvence olarak seyahat ettim Türkiye’ye, onların kırık Türkçelerine bakan sempatik gözleri gördüm, kelimelerim komşuları ile konuşup yakın olmalarına aracı oldu, yemek söyledi öğrettiğim kelimeler, karınları doydu, bazılarının Türk eş adaylarının ailesi ile tanışırken yaşadıkları tatlı heyecanında da vardı kelimelerim. Ben ve işim. Her yerdeydik. İşimi çok sevdim. Bir gün bu dünyadan göç ederken izim kalıyor olacak ve bunun verdiği muhteşem his  her şeye değerdi…

      Çektiğim tüm sıkıntılara, yaşadığım gurbet sancılarına, bu yolculuğun içinde kalabilmeme değerdi…

    Bu dünyada kendimce parmak izlerimi var etmek, bana çok iyi geliyor, geldi. 

    Kendimle gurur duyuyorum. 

Oldu bu iş ! Artık zirvedeyim ! Ben biliyorum ve kendimden razıyım.

13 Mayıs 2023 Cumartesi

Babannem -2

 Kalk çiçeğim, ayaklan ! Seçim var bugün. Seçimlere ve siyasete bayılırsın sen. Tansu Çiller de seni çok özlemiştir. Çoban Sülo da bilir bak sandığa gitmediğini, üzülür sonra. Yörük kızı kalk. Yörük kızları yatoğmaz gız öyle, çalışır, gülüşür, oynaşır, ışıl ışıl parlar yörük kızı dediğin. Babannem bu hayatta bir çok şeyi çok sevdi ve Tansu Çiller de onlardan biriydi. İçeriğini çok tanımadan, anlamadan belki de, onun güçlü kadın duruşuna büyük bir hayranlık duydu, o kadar ki benim adımı Tansu koyacaktı, babam “ sen varken Tansu bir beklesin anacığım, sen ondan daha güzel ve daha Efes’in” deyince benim ilk adım babaannemin adı oluverdi ama babannem yine de torunlarından birine Tansu ismini vermeyi başardı. 

  Güçlü kadınlara büyük hayranlığı vardır, kendi gücü ve realistliği sayesinde bugün dahi büyük bir saygı ile yaklaşır evlatları ona. Yerleşik hayatın parçası olan Antalyalı dedem Osman BEY’in köyüne kondukları güz “ ben artık yerleşik hayata geçsem iyi olacak” düşüncesi ile dedemi kafalamış ona kaçmıştır. Böylelikle bir süre yerleşik hayata geçer fakat yaylara alışkın babannem durur mu ? Obasını özler, yaylasını, yurdunu, çadırını özler. Dedeme bir sürü aldırır,obasına dahil eder ve yeniden konar- göçer hayata döner.

Evlendikleri sene dedem hapse düşünce iki sene kocasını bekler, kültürünü, adetini bilmediği köyde. Ve sık sık döver babannemi, dedemin babası Kerimce. Neden ama ?! 

 “İnsan sana neden kızabilir ki meleğim”diye sorduğumda “göreneklerini bilmezdim guzum, hem de kulağı duymazdı, hem beni hem de karısını döverdi” der. İki sene sonra dedem hapisten gelince, babama gebe kalır babannem. Babam daha doğmadan dedem askere çağrılır ve uzun uzun askerlik yaparken dedişkom, babannem çocuk doğurur, domatesler Eker, salçalar yapar, domatesi pazarda satar, evin hem kadını hem erkeği olur. Hem oğluna, hem kayınanasına, hem de kendine yetecek kadar kumaş alır bir defasında pazardan. Gök. Yani mavi. Herkese yetecek kıyafet diker, masmavi olduk a gızım der gözlerinin içi gülerek. En sevdiği renk mavidir, hep mavi bir şeyi olur üstünde. 

  “Çok kıtlık, çok yokluk gördüm, ama bereketsizlik hiç bilmedim ben! “ 

“Nasıl yani babannem, yokluk bereketsizlik demek değil mi ? “  diye sorunca, 

“ Ataşa biri bi odun atar,par par par geçivri, yanar tükenir varır, gider, biter ama biri de bi odun atar ağır ağır yanar, yandıkça yanar, yemeğini yaparsın, sütünü kaynatır yoğurt mayalarsın, suyunu kaynatır bulaşığını da yıkarsın, işte ikinci odunu atanın eli pek bereketlidir, azı çok eder, yüce Rabbim ona bereketi hediye vermiştir yokluğun içinde bile. Benim elim bereketli gızım, size de el verdim sizinki daha bereketli olacak, Allah’ın izni ile hem çokluk, tokluk, bereket içinde yaşayacaksınız...” 

 Çok defa dinlediğim bu hikaye hep gülümsetir beni.Gözlerimin içi Gülümser hem de.

Ertesi günü çağla toplarız beraber, bakla toplarız. Yumurtaları sepete koyarız. “Birin bin olsun gızım”  diye pazara yollar köyden birileri ile. Babam ya da amcam duysa ki duydular sonra “Ana doyuramadığın mı var, bu çocuğun pazarda ne işi var” diye olay çıkarırlar. Oysa ben ilkokul ikideyim, babannemin yanında yaşıyorum ve o bana biri bin etmeyi, bereketi parayı kazanmanın ve harcamanın güzelliğini öğretiyor. Çok mutluyum, çünkü bakla, çağla ve yumurtalar bitince babannem çok sevinecek, paraya olan ihtiyacından değil, başarmış olmanın güzelliğinden, gurur duyacak benimle. 

  Satamazsam da “canımız sağolsun gızım” diyecek, beni öpecek. Öyle güzeliz ki. Masallar ülkesi gibi. Bize ait bir dünya. Dedemin sobada kaynayan çaydanlıkta demlediği çay, sobanın fırınında pişirdiğimiz gasdere ekmeği, bol tereyağlı. Beni dört gözle bekleyişleri. 

Yorgunlar tabi. Zor geçmiş hayatları, kıtlık görmüşler, göçmüşler, konmuşla,  iki evlatlarını kaybetmişler gencecik yaşta. Yorulmuşlar ama yine de sımsıkı tutunmuşlar. 

    “Bala bandırdı bubannen seni, doğduktan bi kaç sonra “ diyor dedem kıs kıs gülerek. “Ondan böyle pek tatlı oldun “

  Evet doğru bala bulamış 🙈 Sırtından da hiç indirmemiş, sürekli kolanla epişmiş. 

Torunculuk böyle bir şey olsa gerek. Dünyalarına güneş gibi doğmuş olmalıyım, en azından ben hep öyle hissettim. Bize ait masalsı bir yerde mitolojik bir hikaye figürü gibi ! 

Korkusuz, para kazanmayı ve çalışmayı seven, hayatla güçlü bağları olan ve aynı zamanda masallara, masal gibi hayatlara hayran bir kız çocuğu olmanın haklı gururunu taşıyorum içimde. 

   Korkuyorum babanne. Dün gece rüyamda dedem sana çiçekler getirdi ama veremedi. 

“Yörük kızı kalksana” diye bağırarak ve ağlayarak uyandım. 

   Çok üzgünüm. Büyük bir masalın sonuna gelindiğini hisseden ama yine de bitmesin diye içten içe yalvaran bir kız çocuğu kalbi kalbim. 

      Saat gece iki Umman’da ve ben gün içinde seçimlerin sensiz olacak olmasına çok güceniyorum. Küsmem hayata merak etme, içimdeki çocuksu çoşkunun kaynağı.Bal babannem. 

 Güçlü kadın yanımın mimarı, sevgi salıncağım, gül tomurcuğum. Ömrüm.



 

8 Mayıs 2023 Pazartesi

Yörük Kızı Çiçeği-1




Babaannem.

Baba-anne-m.
Hem babam. Hem annem.
Özledin mi beni diyorum, özlemek ne kelime yutacağım geliyor seni cuuurrrkkkk diye , ıhıııı bak şölee (gösteriyor bir de iyice zayıflamış elleriyle boğazını)...
Aklımda komikliklerin, müzipliklerin, nüktedan yaklaşımın dünyayı dolaşmaya devam ediyorum...Gülümsememin gerçek sebebi şu an senin torunun olmak ! Başka bir açıklaması olamaz 🤗
Çiçekçi çingene kadınların yüzündeki vurdumduymaz bakışsın ve bir anda sen Kadıköy’de. Aklımdan çıktın oraya doğru koştun ! 
Öyle güçlü çekiyor ki kadınlar sigarayı Nisan biterken ve çiçek satarken, hiç çiçek almamış hep satmış olmanın derin öfkesi ve direnişi var şişman yüzlerinde, kara çehrelerinde..
Oysa sen hiç şişman olmadın ve hiç sigara içmedin. Tütün sevmedin. Tertemiz tiril tiril giyindin ve giydirdin bizi. Doğumgününü hatta yılını bilmediğimden, düzen tertip ve sağlık takıntılarına bakarak başak burcu olduğuna kanaat getirdim burçları öğrendiğimde. Zira eve gelip ısrarla öğretmenimin French manikürlü tırnaklarını sana tarif ettiğim de, günlerce beyaz okul çoraplarımı Ace çamaşır suyu ile yüdürmüşlüğün var,  hem tırnaklarım hem de çoraplarım ak buz gibi olsun diye! Unuttum sanma papatya. Ve bahçe bahçe çiçekler yetiştirdin, anneler gününde çiçekler de getirdik biz sana. Sen o çiçekçi kadınlarla benzer değilsin, tertemizsin, ak buz gibicesin. Lakin neden aklım seni kıyaslıyor önüme gelen herkesle. En alakasız olanla bile. 
Bir adam bir türkü söylüyor sokakta “ a güler yüzlüm, ceylan gözlüm...”  işte bu çok daha fazla sen. Şehre dalıyor gözlerim, deniz bir yanda.Minareler , camiiler, vapurlar, muazzam bir huzur, muazzam bir inanç, muazzam bir bekleyiş! Ve ... ve de muazzam bir gidiş ! 
Neden her şey bu kadar sen babannem...
İnanmayı, Allah’a koşulsuz bir aşkla ve samimiyetle yakın olmayı senden öğrendim, ellerinle  dokunduğun  bol kırmızılı-turunculu kilim seccadede.. Üstelik ipini de koyun yününden kendin eğermişsin, yaradanı düşünerek ilmek ilmek örmüşsün ya inancını, Rabbim bilir ama cennettir yerin ve alın terin mutlaka. İnşallah. 
Ve huzur ! Yaz günlerinde yaşadığın  evin terasında uyumak üzereyken, cibinlik içinde anlattığın masallar mı, ellerindeki nane kokuları, kına mı, cebime koyduğun harçlıkla verdiğin sevinç ve güven hissi mi, benim okulda öğrendiklerime olan derin ilgi ve merakını gösterebilerek hissettirdiğin pahabiçilmez değer mi, sesin mi, nefesin mi, gülüşün mü ömrüm, huzur?!  
Huzur senin bendeki adın, varoluşun. 
Ve bekleyiş ! Elmacık kemikli yanakların ölüme direniyor yörük kızı ! Alzheimer eğlenceli sorular sorduruyor, Havva develeri suladın mı gızım,  Ali Ağam geldi mi, Töngüşlüler bizim obaya neden indi bu sabah gibi, tarih, etnik köken ve sen kokan, dolu dolu sorular bunlar ! Sesinde büyüdüğüm, sesinde uyuduğum, sesinde yüz yıl kışlayıp soğuk görmediğim kadın ! Çıtlık ağacım, çam kokum, ormanım !  
 Sonra bir türkü tutturuyorsun, böyle de güzel bir gidiş olamaz ! “ opdiri lay lay loom, ben yarimi seviyomm” 
  “ Haydi oynayın” 
Ellerini çırpa çırpa, hem de kuş kanadına benzeyen ellerini. 
 Ruhum. 
Ağlıyorum ama oynuyorum da. 
Sen söylüyorsun, halamla biz oynuyoruz. Canım halam. Hiç kırmaz seni. 
Sen söylüyorsun. Biz oynuyoruz. 
Yorulunca sen....
Sen yorulmazsın yörük kızı. Diren. 
Dağlar yorulur, yollar yorulur, develer yorulur, sen yorulmazsın...

Babanem veda içinde, günlerden beri hem de! 
En sevdiğiniz,dünya ile bağınızı sağladığına inandığınız insanla vedalaşma sürecindeyseniz çok korkuyor aklınız, kalbiniz ve bedeniniz, ya bir izimizi dahi unutursam, bir gün hatırlamazsam, ya zamanla babannem gerçekten giderse benden ! 
O yüzden Kadıköy’deki çiçekçi kadınlarda yüzünü görme ihtiyacım. 
 3-5 saat sonra gidiyorum senli ülkeden, git de geliver, dünyadan gitme güzel gızım diyenim olmayacak, ben sana desem yine de gider misin, “Dünyadan gitmeeee babanne !  Büyükanne!  Gitme gızz! Çiçeğim!”

Babannemin öyküsünü başka bir yazıda anlatacağım. Bu Nisan 2023’te onu ziyaret ettiğimde hissettiklerimi anlatan,karmakarışık, korku dolu, telaşlı ve kimsesiz bir yazı. Ürkek hem de.
Üzgün hem de. 
Lakin yine de dramatik olamıyor işte! 
Opdiri lay lay loommmm ben yörükgızınııı çok seviyommm 🥺 En çok hem de. Heyye gızz heyye. Kuşçuların Hatma’yı çok seviyom. Garagoyunlu obasının tatlı dilli gelinciğini. 
  Yayların kekiğini, ovaların limon çiçeğini. Biriciğimi. 
Bir ömür bir kadına nasıl da yakışıyor böyle !