Kalk çiçeğim, ayaklan ! Seçim var bugün. Seçimlere ve siyasete bayılırsın sen. Tansu Çiller de seni çok özlemiştir. Çoban Sülo da bilir bak sandığa gitmediğini, üzülür sonra. Yörük kızı kalk. Yörük kızları yatoğmaz gız öyle, çalışır, gülüşür, oynaşır, ışıl ışıl parlar yörük kızı dediğin. Babannem bu hayatta bir çok şeyi çok sevdi ve Tansu Çiller de onlardan biriydi. İçeriğini çok tanımadan, anlamadan belki de, onun güçlü kadın duruşuna büyük bir hayranlık duydu, o kadar ki benim adımı Tansu koyacaktı, babam “ sen varken Tansu bir beklesin anacığım, sen ondan daha güzel ve daha Efes’in” deyince benim ilk adım babaannemin adı oluverdi ama babannem yine de torunlarından birine Tansu ismini vermeyi başardı.
Güçlü kadınlara büyük hayranlığı vardır, kendi gücü ve realistliği sayesinde bugün dahi büyük bir saygı ile yaklaşır evlatları ona. Yerleşik hayatın parçası olan Antalyalı dedem Osman BEY’in köyüne kondukları güz “ ben artık yerleşik hayata geçsem iyi olacak” düşüncesi ile dedemi kafalamış ona kaçmıştır. Böylelikle bir süre yerleşik hayata geçer fakat yaylara alışkın babannem durur mu ? Obasını özler, yaylasını, yurdunu, çadırını özler. Dedeme bir sürü aldırır,obasına dahil eder ve yeniden konar- göçer hayata döner.
Evlendikleri sene dedem hapse düşünce iki sene kocasını bekler, kültürünü, adetini bilmediği köyde. Ve sık sık döver babannemi, dedemin babası Kerimce. Neden ama ?!
“İnsan sana neden kızabilir ki meleğim”diye sorduğumda “göreneklerini bilmezdim guzum, hem de kulağı duymazdı, hem beni hem de karısını döverdi” der. İki sene sonra dedem hapisten gelince, babama gebe kalır babannem. Babam daha doğmadan dedem askere çağrılır ve uzun uzun askerlik yaparken dedişkom, babannem çocuk doğurur, domatesler Eker, salçalar yapar, domatesi pazarda satar, evin hem kadını hem erkeği olur. Hem oğluna, hem kayınanasına, hem de kendine yetecek kadar kumaş alır bir defasında pazardan. Gök. Yani mavi. Herkese yetecek kıyafet diker, masmavi olduk a gızım der gözlerinin içi gülerek. En sevdiği renk mavidir, hep mavi bir şeyi olur üstünde.
“Çok kıtlık, çok yokluk gördüm, ama bereketsizlik hiç bilmedim ben! “
“Nasıl yani babannem, yokluk bereketsizlik demek değil mi ? “ diye sorunca,
“ Ataşa biri bi odun atar,par par par geçivri, yanar tükenir varır, gider, biter ama biri de bi odun atar ağır ağır yanar, yandıkça yanar, yemeğini yaparsın, sütünü kaynatır yoğurt mayalarsın, suyunu kaynatır bulaşığını da yıkarsın, işte ikinci odunu atanın eli pek bereketlidir, azı çok eder, yüce Rabbim ona bereketi hediye vermiştir yokluğun içinde bile. Benim elim bereketli gızım, size de el verdim sizinki daha bereketli olacak, Allah’ın izni ile hem çokluk, tokluk, bereket içinde yaşayacaksınız...”
Çok defa dinlediğim bu hikaye hep gülümsetir beni.Gözlerimin içi Gülümser hem de.
Ertesi günü çağla toplarız beraber, bakla toplarız. Yumurtaları sepete koyarız. “Birin bin olsun gızım” diye pazara yollar köyden birileri ile. Babam ya da amcam duysa ki duydular sonra “Ana doyuramadığın mı var, bu çocuğun pazarda ne işi var” diye olay çıkarırlar. Oysa ben ilkokul ikideyim, babannemin yanında yaşıyorum ve o bana biri bin etmeyi, bereketi parayı kazanmanın ve harcamanın güzelliğini öğretiyor. Çok mutluyum, çünkü bakla, çağla ve yumurtalar bitince babannem çok sevinecek, paraya olan ihtiyacından değil, başarmış olmanın güzelliğinden, gurur duyacak benimle.
Satamazsam da “canımız sağolsun gızım” diyecek, beni öpecek. Öyle güzeliz ki. Masallar ülkesi gibi. Bize ait bir dünya. Dedemin sobada kaynayan çaydanlıkta demlediği çay, sobanın fırınında pişirdiğimiz gasdere ekmeği, bol tereyağlı. Beni dört gözle bekleyişleri.
Yorgunlar tabi. Zor geçmiş hayatları, kıtlık görmüşler, göçmüşler, konmuşla, iki evlatlarını kaybetmişler gencecik yaşta. Yorulmuşlar ama yine de sımsıkı tutunmuşlar.
“Bala bandırdı bubannen seni, doğduktan bi kaç sonra “ diyor dedem kıs kıs gülerek. “Ondan böyle pek tatlı oldun “
Evet doğru bala bulamış 🙈 Sırtından da hiç indirmemiş, sürekli kolanla epişmiş.
Torunculuk böyle bir şey olsa gerek. Dünyalarına güneş gibi doğmuş olmalıyım, en azından ben hep öyle hissettim. Bize ait masalsı bir yerde mitolojik bir hikaye figürü gibi !
Korkusuz, para kazanmayı ve çalışmayı seven, hayatla güçlü bağları olan ve aynı zamanda masallara, masal gibi hayatlara hayran bir kız çocuğu olmanın haklı gururunu taşıyorum içimde.
Korkuyorum babanne. Dün gece rüyamda dedem sana çiçekler getirdi ama veremedi.
“Yörük kızı kalksana” diye bağırarak ve ağlayarak uyandım.
Çok üzgünüm. Büyük bir masalın sonuna gelindiğini hisseden ama yine de bitmesin diye içten içe yalvaran bir kız çocuğu kalbi kalbim.
Saat gece iki Umman’da ve ben gün içinde seçimlerin sensiz olacak olmasına çok güceniyorum. Küsmem hayata merak etme, içimdeki çocuksu çoşkunun kaynağı.Bal babannem.
Güçlü kadın yanımın mimarı, sevgi salıncağım, gül tomurcuğum. Ömrüm.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder