Maria Puder Muscat’ta evet, yanlış duymanız !
YŪGEN 幽玄 vs. Suni Sürat konusunu konuşmak üzere, bugün benimle.
“Suni Sürat Frau Bashar! “ diye bağırdı ikinci kez, “Seni yiyip bitiren bazen de yere düşüren şey bu ! “
“Ve evet tam da bunu konuşmaya geldim bugün buraya.“
O arada aklımda deli sorular, evli kadınlara Frau denmiyor muydu yav. Mrs. gibi. Belki de öyle değildir, Almanya hakkındaki tek ve net bilgim Berlin Almanya’nın başkentidir. Neyse medeniyet abidesi Avrupalı kızla çölün ortasında bunu tartışacak değilim ya, sanatçı kadın, ne derse der, özgür bir ruh sonuçta. Biraz da gerginim tabi, bakalım sevecek mi muhabbeti mi ?
Sahi çocukluğumdan beri dayanamadığım bir hızı var yaşamın, ailemin ve çevremin. Teknolojiyle falan oluşmadı bu bende.Teknolojiyle ve iş hayatına girmiş olmakla daha da arttı bünyemdeki görünmez baskı.Ama halledicem, sakin olalım bakalım ..
Bana tabii gelmeyen doğama çok aykırı olan bu pull-push durumu annem tarafından şefkatli ve ölçülüce ama asla kabul görmeden “ a benim gaygısız gızım “ diye eleştirilirken çocukluk ve ilk gençlik yıllarımda, üniversitedeki yakın arkadaşlarımdan biri tarafından “ mahalle yanıyo, sen (zilli insan- o.rospu kız) saçını tarıyosun Ada ya, hadi bi “ diye daha sert eleştirilere maruz kalmıştır. Atasözlerimizin azizliği işte.. Kız ne yapsın. Ama neden? Ama neden? Çünkü Beytepe şenliklerinde, kız kavgasına yetişemeyip, sevgilisini çalan kıza haddini bildiremeyiz diye … Önemli bir konu tabi. Maçoyuz biz, birimiz Trabzon’un Amazon kadını, ötekimiz Toros’un yörüğü. Nineler de böyleydi bizim.
Biz senin kadar cool kadın değiliz Maria Puder. Arada kızsal küfürler ederiz birbirimize. Ailemizin ya da başkalarının önünde söyleyemeyeceğimiz ayıp şeyler deriz. Konser alanına kavgaya gideriz sevdiğimiz adam uğruna dedim sarkastik bir gülüşle.
Dudaklarını büzerek güldü kürkünü çıkarırken.
Gamzeleri vardı galiba belli belirsiz.
O aldırmaz , kendine has, güçlü kadın edasıyla çıkardı kürkünü, saçlarını yana aldı hafif bir el hareketiyle. Dikkat çektiğinden son derece emindi, aslında yürüyen bir tablo gibiydi ve bunu yüz küsür senedir iyice içselleştirmişti, hala gencecikti, zamana şahitlik etmiş yaşayan müthiş bir sanat eseriydi. Susunca resimdeki asil Madonna, gülümseyince ve konuşunca sokaklarda neşe içinde dağıtan, samimi, net gerçek, çılgın ve aşık kız Maria’ydı. Sanat eserlerinin en büyük olayı varoluşlarını ve yaşlarını, fiziksel duruşlarını sabitlerken,ruhları ile tüm yaşamsal akışa eşlik etmeleri değil miydi ?!
Kitaptakine benziyordu sahiden.
Çok öyle mükemmel güzel değildi.
On üzerinden yedi.
Alımlıydı.
Aurası vardı.
Aurası ve özgüveni tam yerli yerindeydi. Karşıyı hiç kasmayan sakin duruş, kabullenmişliğin getirdiği anlamlı bir sadelik hali.
Varmaya çalışmadan,kendi halinde akan bir dere gibi.
Küçük dere balıklarına -cipcinlere- ev, pullu sarana sahne! Dağ nergisleriyle barışık bir güzel dere gibiydi enerjisi.
“Eee anlat Adakızı ?
Neyim coolmuş benim bakalım? “
Şeyy dedim. Ghostlaman Raif’i. Hem de mektupla ghostlaman. 1920li yıllarda bunu yapmış olman mesela Maria.. Yoksa Madonna mı desem sana.
Nargileme uzandım.
Zahr al laymounda nargile içiyoruz karşılıklı Maria Puderle, namı diğer Kürk Mantolu Madonna’yla yani.
Zahr al laymoun, Umman Muscat’ta, insanların yürüdüğü ışıklı ana sokağa bakan, hurma ağaçlarının altında renkli sandalye ve masaların bulunduğu, el arabası dekorları ile süslenmiş, masaları mermer ve ahşaptan şirin bir kafe. Zahr al Laymoun, limon ağacı demek ve ben içinde narenciye olan şeylere bayılıyorum. Portakallı kokulara, limonlu pastalara, greyfurt suyuna, limon yapraklarına, portakal çiçeklerine.. Lübnan yemekleri servis eden, zeytinyağına ve zeytine önem veren bir sunumu var Zahr’in. Bu kafe bir şekilde hem ismi hem de yemekleri itibari ile Akdeniz’i anımsatıyor bana, çocukluğumu, babaannemi, greyfurt ağacımızı, limon bahçemizi, mandalinalarımızı. Mevsimindeyse, tatlı da gökten düşercesine iniverir tepemize hurma dallarından öyle de bereketlidir hani.
O da görsün, sevsin istedim burayı. Sevdiğim mekanları, sevdiğim insanlarla paylaşmaktan aldığım keyif… Buna taktığım işte. Neyse. Ben düşünürken söze daldı Maria :
“ Öncelikle bana istediğini söyleyebilirsin, insan eseri değil midir zaten, ya da eser insanı değil midir, mesela senin derinliğine anlam olmak için burdayım, bu hikayede seninleyiz, suni süratten korktuğun için 1925 lere kadar seslendin beni bu hikayeye davet ettin, bir adadaki Umman’a. Umman’daki bir Ada’ya. Dev bir yalnızlığa. Bir damladaki okyanusu bulmaya çağırdın ya beni güzelim !”
“ Hoş geldin, nar suyu içer misin? Nargileyle şahane olur, naneli nargile, yanına nar suyu, ne dersin ? “
Gülümseyerek yine inadına gülümseyerek
“ İçelim bakalım, tespih de ister misin ?! “
“ Ya ama yapma Madonna sen de mi?! Aşkolsun ya, Raif’ten mi kalma tesbihin, gerçi onda da hiç tesbih çekecek tip yoktu ya, sahi öldü de mi o ? “ dedim muzip muzip. Gossip mode on.
Nar suyundan bir yudum aldı, sonra hafifçe başını kaldırdı;
“Raif, Sabahattindi, ölmez o. Bak ben öldüm mü ? Hala bugün bile sana Madonna mı diyeyim Maria mı diye sormuyor musun ? Eser sahibi kimse ölmez çünkü en az bir eserinde mutlaka, mutlaka ve mutlaka yüzde doksan sekiz kendini anlatır sanatçı, orada yaşar durur”
Mutlakalar çok vurguluydu, noldu şimdi buna, kitapta bu kadar atarlı değildi, nargile dumanından mı acaba 🙃
“ Kitapta sen de öldün, ama şimdi öğreniyorum ki ölmemişsin, ghostlamışsın adamı, o da bu acıya dayanamayarak seni öldürmüş kitapta, whatsappta görüldü atarcasına adeta ghostlamışsın, mektupla hem deee, hem de yüz sene öncesindee! Adam da eserinde öldürüp seni basmış engeli iç dünyasında“
Love bombing - gasthlighting- gosthing sonu karatoprak !
Gülüştük. Kahkahalarla katıla katıla güldük sonra.
“Biliyor musun Feyyaz’ın dizisini. Gibi. “
Nargile dumanı boğazıma kaçtı gülerken.
Evet anlamında başını salladıktan sonra,
“Japonya’ya gidecektim, hayallerim vardı” dedi.
Tekrar güldük.
“Gittin mi bari “ dedim, alışmıştım ona. Rahatlamıştım yanında.
Günceldi de zilli, her şeyleri de biliyor arkadaş, dizi mizi.
Hem de beni kırmayıp, sesimi duyup arkadaş olmaya gelmişti, hem de deliliğimi çok sevmişti.
“ Gittim. Yugen uğruna. İşte tam şu anda burada bu sohbette olan şey için gittim, yugen için. Umman’da bulmaya geldiğin şey için ben Japonya’ya gittim ! “
“Peki ya zeytinlikler, Balıkesir, aşk, Berlin, operalar, Atlantik?”
“Buraya gelmeden uğradım Raif’in Havran’ına da. Bahsettiği zeytinlikleri gördüm, sevdim, biraz küskün baktı bana ağaçlar. Onun elleri değen zeytin ağaçları, zamansız, asırlık eserleri, küskün baktı bana. Raif de zeytin ağacı olmuş tabi bu dünyada, aşkını , babasının varken yokluğunu buruk buruk sunuyor sofralara. Ne güzel bir tat değil mi burukluk…”
“Hadii len, zeytinden tiksindim resmen” diyesim geldi, sulandırmadım. İçimdeki “hüzünden, acıdan hatta çaresizlikten ve anlatmaktan kaç,hemen espiriyle düğün- bayram havası “dürtüsüne izin vermedim, suni sürat tam da buydu bugünlerde. “Olumsuz olan insana dair değildir” in sahte neşesi. İnsan yapısı itibariyle her duyguya meyillidir ve hakkı vardır.
Sustuk.
Derin bir yerden uzun uzun sustuk, suni sürat yerini gerçekliğe, tabiatımıza, aslolana bıraktı susunca. Yaşam ve kavgalar,mücadele, açıklama, kaçış, çaba öldü. Yugen doğdu. Ya peki ghosting falan yoksa ortada, Maria Puder öldüyse kitapta, gitmediyse asla Japonya’ya, uğramadıysa Balıkesir’e, zeytinliklere ve gelmediyse sonrasında Zahr -Al Laymoun’a. Nargile içmedik mi yani biz dün gece, nar suyu ?!
Ya peki, kendi yalnızlığımı, asil, güçlü, neşeli, derinlerinde çok aşık beni yansıtan ve özgüvenli görünmesine rağmen son derece kaçıngan, ürkek, güvenli alanda bir o kadar da sokulgan yanımı bulduğum o karaktere ben kıyamadıysam, onu yaşatmaya çalıştıysam..Kelebek etkisi bu değil mi ?
Bir gün Berlin’de fırçası oynar bir ressamın, o resme ve ressama aynı anda atar kalbi bir yazar oğlanın, sonra kaleminden aşk dökülür Türkiye’de, kalemle öldürür sevdiğini zihninde ve bu ölüme dayanamaz bir kurtarış hikayesi uydurur Ummandaki uydurukçu Ada Öğretmen. Neymiş efendim, sanat toplum içinmiş. Berlin’deki bir küçük fırça darbesi , bir asır sonra Muscat’ta arkadaşsız hisseden bir öğretmenle aynı masada olabilirmiş. Hatta o fırça darbeleri bi fırt nargile bile içebilirmiş ! Naneli. Zahr’de. Yugen yeğen yugen. Biz de Lübnanlı nargilecide bulduk işte, napıcan?!
Oldu bir kere.
Hadi eyvallah 😎
Sözlük :
Ghosting:
Ghosting ya da ghost'lamak, herhangi bir görünür uyarı veya gerekçe olmaksızın bir partner, arkadaş veya benzer bir kişiyle tüm iletişimi ve teması beklenmedik bir şekilde sona erdirme uygulamasını tanımlayan ve daha sonra söz konusu kişinin ulaşma girişimlerini veya yaptığı iletişimi görmezden gelen bir terimdir.
YŪGEN 幽玄 : Japonca'da 'Evrenin kelimelere dökülemeyecek kadar güçlü bir farkındalığı' anlamına geliyor yugen.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder