16 Ekim 2024 Çarşamba

Acemisiyiz hayatın..

 “Hayatımızdaki en büyük güzellikler gözle görülmez ve kulakla işitilmez” der aşığı olduğum şehrin, aşığı olduğum edebiyatçısı…Selam Beyrut’a. Ve tabi ki Halil Cibran’a. 

Elbette  tercümesi yok, tercümanı yok. Radyoda sevdiğin şarkıya denk gelen sence,  sırtında şeker taşıyan çekirgece, palamut kemirmeceli, eve sırtında buğday götürmeceli bir dil var.. Hepimizin anlayabildiği, hiçbirimizin adını koyamadığı alemci bir dili var alemin. Anlıyorum ama konuşamıyorumun sahici yanı. Alfabesi anlardan. Sesletimi henüz keşfedilmemiş, seyr-i semantik, akıcı bir dil. Hani biri sadece sana bakar ve sen onun ne demek istediğini anlarsın ya, bildin mi ?  İçini bir sevinç kaplar, bir süre sonra, doğru çıkınca o anladığın şey. Ben biliyordum ! Biliyordum ki ben, tabi yaa, anlamıştım çoktan dersin..Yabancı dilde yeni öğrendiğin kelimeyi doğru yerde kullanmışçasına gurur duyarsın kendinle, o bakışta söyleneni yakaladığında. Kaygı, çekimserlik, incitmeme isteği, bazen baskı, bazen aşk, bazen de çaresizlik okursun gözlerden ve anlarla işlersin bu bilgiyi evrenin görünmez bilge zihnine. Ne kadar da kıymetlisin şimdi, dünyaya karşı gelen , korku saçan, yeşil dev canavara bir darbe de sen vurdun işte, güçlendik!! Sürümümüzde olan bir lügatın en sürükleyici hali üzerinde dönüyor dünya çünkü.Bir İngilizce öğretmeni olarak, iddiaya girerim ki bütün dünyanın ortak dili İngilizce falan değildir. Peki ya nedir? 

  Anlayıştır. 

  Ben seni, kaygını, korkunu, yasını, aşkını, yalnızlığını,sevincini anladım kardeşim.

Teşekkür ederim 🙏 

Sen de beni anladın. 


“Çölün ortasında yapayalnızken bile güzelliğin şarkısını söylerseniz, mutlaka dinleyiciniz olacaktır.”


Anlaştık biz. 

Artık bir sırrımız var canımın kapısı. 

Konuş, anlat deseler de kelimelere dökülemeyecek bir sır. 

Çünkü bu sadece iki insana ait ve o ana ait iletişim özeli. 

Ne o zaman gelecek bir daha, ne de o anki sen. Ne de o anki ben. 

Bence empiricistler haklı, bir nehirde iki kere çimilmez. Ne nehrin suyu aynıdır ne de yünen (yıkanan) kişi. 

 Zaman akışı içinde bir an bakıp da birbirimize, yakaladık yakaladık, yoksa geçmiş olsun. 

 Deli akar, nehir bakar gari. Nehir niye baksın deliliğimize, sen bak bana, ben bakayım sana, anlaşabiliriz, bir yolu vardır mutlaka konuşmaktan başka. 


Ben seni gördüm, bildim, olduğun gibi çok sevdim.

Sen de beni anladın, dinledin, hissettin, bazen karışık anlatsamda, gördün beni. Sessiz sakin halimin söylediklerini duydun. 

Aç radyoyu. Spotify ya da Anghami de olur. Arkadaşlığımızın bir şarkısı olsun. Bir de adı. Adı olmasın. Nameless, no name bir hiçlik hali ve dahacası bu defa biz sahibi olmayalım , mal edinmeyelim - edinemeyelim bu dili. Kocaman bir bilinmezlik ki nehir debisi desen değil, su sesi desen değil, bulut pamukluğu da değil, göl durgunluğu, ormanların derin uğultusu, varlık algısı, yokluk sancısı da değil. 

Anlayabildiğimiz, hiç konuşamadığımız, asla adlandıramayacağımız bir dil var aramızda. Sen boşuna arama, yeri geldiğinde o seni bulur. Beni de bulur. Cihan dostane bir yerdir, endişelenme bizi korur. Büyülü bir büyük olgu bu dil. Kimsenin değil. 

Ama hepimizin. 

 Görüşürüz ✌️





9 Temmuz 2024 Salı

Lâlin delisi, içimdeki birisi.



 Lâlin..


  Merhaba. 

Slay girl, girl slayyy ! 

Kuğusu Ankara’nın, aşkı Beyrut’un ve dağınıklığı, karmaşıklığı ABD’nin. Kocaman bir merhaba sana, ruhum ! 

     Prensesi Umman’ın, çimi-çiçeği yaylaların, çam ağacı, hoyrat rüzgârı dağların.. Lâlin. Böyle özgür olmayı kimden öğrendin ? 

    Kimden öğrendin kardeşçe çekirdek çitlemeyi arkadaşlarınla. Bardak bardak çay içmeyi, sonu gelmeyecek dedikodular etmeyi..Günebakan çiçeklerini bu denli çok sevmeyi..Nargile tüttürmeyi umarsızca, nehirlere bakmayı, nehirlerde akmayı nereden biliyorsun ? 

        Lâlin ! Göç etmeyi, göçmeyi ama hep göçmeyi, vardıkça göçmeyi, heybelerde bir deve yükü kadar çocukluğun mu öğretti sana ! Yalan mı yoksa yaşamın, yalanın bir koca yaşam mı ya da. 

   Sahi Lâlin. Sen kimsin. Neden içimdesin ve biz nereden geldik, hangi sürgüne sürülmekteyiz yeniden yine. Ölümü anlamak için ölmek gerekir ya hani, kaç kere ölüp doğacaksın daha ve ne zaman doyacaksın buna ! Tamam sus artık. Ağlama. Yoruldum yorgunluğundan senin, yordu beni derinliğin. Hassasiyetin.Boğulacağım senin korkunda, endişende, kaygında, yalnızlığında, karamsarlığında ! Sal artık beni bi be Lâlin. 


      Lâlin sen kimsin, kimimsin ki benim ? Annemin sesi, nefesi, babamın güçlü eli, kızımın serseriliği, sevgilimin beni kaybetme endişesi, inceliğim, pervasızlığım, hırçınlığım mısın ? 


    Lâlin, sen insan olabilme çabama karşı duran, evcilleşmemek için elinden geleni ardına koymayan, beni bile benden korkutan o koca kadın mısın içimdeki ? 


   Tarihlerin bilgeliği, kadın olmanın şanı şerefi ve Tanrı’nın bana çevrilmiş tercümesi misin yeryüzündeki? 


    Lâlin, özür dilerim. Seni sevmeyi çok erteledim. Yeni bir yolculuğa çıkıyoruz bu gece seninle. Elin elimde.


  Lâlinli bir Ada’yım ben artık. Umman’da Lâlinli bir Ada. Cesur, güzel, bilge ve göçe göçe kendine varmakta olan dişi bir su sesi.. Çöl perisi. Hikaye gerisi. 

Papatya’dan tacı, tahtiravalli kadar neşeli.. Tahravalli kadar ölçülü. 

    Latif bir ölçüyle Lâlin’im, latif bir ölçüyle Ada’m. 


 Bir ucunda biriniz, öteki ucunda diğeriniz, oynayın gari. Oyun görsün park. Sallanın da arada. Düşmeyin. Kavga etmeyin. Merdivenleri çıkın, bir de kayın, oh maşallah ! Biriniz kaçın ötekiniz kovalayın, ama vazgeçmeyin birbirinizden.


    Çünkü zihnin ve ruhun oyunundan ibaret hayat dediğin ve bu oyun bizim. Ciddiyim. Çok ciddiyim. Oyun parkında ne kadar, ciddi olunabilirse öyleli ciddiyim hem de.


      Beni dinlediğiniz teşekkür ederim. Hadi gidelim. Yeni bir yola, yeni bir oyuna, yepyeni yarınlara…


28 Haziran 2024 Cuma

Yemişli’nin Süleyman

 O tepeye beş yaşında taşınmasaydık, o ormanın koynuna sokulmasaydık,hiç tanışmayacaktım onunla..Onu da tanıyalım istedim.Üzgün bir hikaye bu. Hayvanlar ve beş yaşım çok üzgün.                


O kadar sakin, o kadar kendi halinde ve sigarasına aşık birini bilmeyecekti ömrüm. Çocukluğumun en önemli anısına, annemin hak mücadelesine traktör kullanarak destek veren Süleyman amcamı, Yemişli’nin Süleyman’ı tanımak benim için bir onurdu. 

Şifalı elleri vardı, hayvanların kırılan bacaklarını, bir veterinerden daha iyi sarar ve özenle davranırdı onlara, sardıktan sonra. 

Kötü huyları da varmış bazı bazı kahvede küçük kumar alışkanlıkları, nakıs nakıs tavırları ama ben ona hiç kondurmadım.. Konduramamın sebebi karısı Hatice annem,  olayları aktarırken öyle şefkatli ve nüktedan şikayet ediyordu ki, insana kızgınlık değil eğlence geçiyordu ☺️Hatice Annem, Süleyman amcamı çok seviyordu, her haliyle, hep seviyordu. Süleyman Amcam da bir dediğini iki etmiyor ama bazen de şımarıyordu ona.. 

 Köyün geneline nazaran pek varlıklı değildiler, hatta Yaşar Kemal romanlarında anlatılan mevsimlik işçilerden biri, bıyıkları sigaradan sararmış adamdı bizim amcamız. Hatice Annemiz, ağır oturaklı, hanımefendi bir kadındı, cesur ve çalışkandı. Üç çocukları, Gülsüm Ablam, Gülçin Ablam ve Mohammed Abim bizim hem abla abimiz hem de çocukluk arkadaşımızdı. Hiçbiri eğitim hayatını tamamlamadı ve ben hep ısrarla bizim eve değil de yan evdeki ortama denk gelsem acaba okuyamayabilir miydim diye düşünüp, şükrettim. Sonra da kadere olan inancım girdi devreye. 


Süleyman Amcam bugün öldü. Sessiz sakin hayatından, binlerce sardığı, iyileştirdiği hayvan bacaklarından, duruşuyla varoluşuyla verdiği güvenden, üç çocuğundan başka bir şey bırakmadan öldü. 

    Güzel adamdı. Annemin mücadelesinde traktörü kullanarak, onu, eşyalarını toplamaya götürmüştü. Babamın ailesiyle anlaşmazlık yaşayıp bir anda hiç bir şey almadan çıktığı eve annem eşyalarını toplamaya gitmek isteyince, Süleyman amcam, römork ve traktör yetişmişti imdadına. Kafamda beş yaşıma ait bir fotoğraf annem traktörün sağ tarafında, Süleyman amcam sigarasıyla direksiyonda, gidiyoruz, geride bıraktığımız babamın umrunda olmayan ama annemin çeyizi, genç kızlığı ve aşkı olan eşyalarımızı almaya. Çocuksu bir neşe ben ve kardeşim Ayşegül’de… Römorkta’yız.. Berna nerede acaba ? Gül bebek annemin sırtında. 

Antalya’nın Murtuna kasabasında traktörle, kimseye hesap vermeden yanında başka bir erkekle geçiyor güzel annem. Ve ben onunla gurur duyuyorum. İlk defa o zaman hayran oluyorum anneme…

     Seni, ruhunu, varlığını, ömrünü çok sevdik biz Süleyman Amca’m. Mekanın cennet olsun. 

7 Mart 2024 Perşembe

Jabal Akthar

Aşk nedir diye sordu ?  

Bence “ imkansızlık hali” diye kendi cevapladı sonra… 

Ben sustum, bence Jabal Akthar gibi bir şey diyecek oldum ama sustum. 

Damascene Rose. Damask. Isparta gülü. Nar bahçeleri, zeytinlikler. Frenk yemişi. Sazak dalları, mersin. Maki bitki örtüsü, uzaklarda bir dağda, Jabal Akthar’da. Oraya varınca tüm o şehirli artificial intelligence vıdı vıdıları, onlar bunlar susuyor zihnimde, huzur hali, tanıdıklık ve güven hissi.

Aşk. 

   Benzer iklime denk gelmek, benzer bitkiyi ummandığın çöle yaslanmış  bir dağda, bir anda tanımak, anlamak, koklamak ! 

    Ya da beklenmedik bir yerde ve/ya anda uzun ve derin bir sohbete dalmak, bir çay içimi, bir yolculuk anı kadar aşık olmak. Benzer duyguların sürgününde buluşmak, anlaşmak ve asilce kalmak masadan. Asaletle kalmak.                                 Aşk.Asalettir. Aşk.İklimlerin benzerliği, aynılığı hissidir.

Aynı dili  konuştuğu insanlarla aynı dilde uzun uzun susacak olmanın tedirginliği belki. Advanced seviyesi benzer dili konuşmanın, zamanı geldiğinde susmak. 


 Sana taş atana sen gül  falan atma bence, out o işler.. Sana taş atana sen dağ ol, serin, cool, ezici bir sakinlikten gelen büyük bir anlamsızlık hali bir güzel dağın.  Uçumurumunda yuvarlansın dursun atılan taşlar, ha bire intihar ☺️  Sana gül atana da dağ ol. Öyle sessiz, öyle sakin yüceden de yüce. Yaslasın sana sırtını gül bahçeleri, naifçe sus gül bahçeleri önünde. Güzellikleri gözünü kamaştırsın, güzel olmayı öğren onlarla. Derin bir şefkatle sev gül bahçelerini.Jabal Akthar gibi. Her yerin gül kokusu, şafak vakti binbir bereketiyle nar tarlası. Aydınlık, ışık ışık. Aşk. 


    Sus. Zamanı gelince. Çünkü susmaya da hakkın var severken derinden. Bir ibadet gibi sus. Ölüm gibi sus. Jabal Akthar gibi…