11 Şubat 2021 Perşembe

Bir Hatıranın Deli Defteri





“Günaydın! Her yol yarı yoldur! “ diye giriyor içeri tok sesli bir adam.Kendi dilimde aydınlanıyor günüm ! Uzun süredir, ailem ve arkadaşlarımla olan telefon konuşmaları hariç yüz yüze kimse ile Türkçe konuşma fırsatım olmamış.. Gülümsüyorum oturması gereken koltuğu gösterirken..Buyur ediyorum elimle nazikçe, söze başlıyor “ Merhaba, ben Kaan Çınar Demir, yeni hastanızım” tebessümle bunu söyledikten sonra “ yani size hastayım anlamında değil, hastanızım gerçekten, off benim Türkçem “ diyor sonra, gülüyor yine mahçup çapkın edalarında, çok yakıştı ona bu gülümseme. Less than a laughter more than a smile bir şey yüzündeki renk.Tamam süper major depresyon değil, orta yaş kişilik bunalımları belki. “ Danışanımsınız” diye düzeltiyorum. “Hastanızım desem olmaz mı?! “ yine aynı muzip  ifade . Bu defa kararlı yüzüm giriyor devreye “ Bizim meseleğin literatürüne bu uygun, danışanımsınız” diyorum. Bilinçaltım hızlı bir tarama yapıyor,  giyim- kuşam ve oturma tarzından, sesinden, vurgularından, iyi eğitimli, görgülü, flörtöz ve varlıklı bir adam olduğuna kanaat getiriyorum. Haa bir de Türk. ABD’de Montana’da bir klinikteyiz ve üç yıl aradan sonra Türk danışan kabul etmiş olmak beni memnun ediyor. Uzun bir eğitim serüveninin ardından, ülkeye dönmek istemedim, Bozeman’da göl ve dağ manzarasının buluştuğu bir noktada, çiftlik evi için ayrılmış bir alana bir tesis kurduk. Eşim Gaillimh’in fikirleri ve onun İrlanda kökenli olması doğa ve insanı bütünleştirme yönünde bana yön verdi, hayatımın her alanında olduğu gibi, iş alanında da sonsuz ve yorucu olmayan, yapıcı  desteğini gösterdi. Nihayet kendimce sıra dışı bir klinik açtım. Danışanları kabul ettiğim oda tamamen camdan, şeffaf. Çevresinde at çiftlikleri, kovboylar ve bufalo süreleri dolaşıyor !  Manzara muhteşem. Kliniğin ismi “ a beautiful mind” Bunu soruyor yine esprili bir dille Çınar “ güzel kafa haaa” anlamında mı seçtiniz bu ismi, neden “ a beautiful mind, yani inceden tiye mi alıyorsunuz hastaları, pardon danışanları “ ,  “ akıl oyunları, John nash ! “ diye yanıtlıyorum.Heyecanla parlıyor gözleri, orta parmağı ile baş parmağını şaklatıyor, inanılmaz yeni bir şey bulmuşçasına 

-Yani?! Bütün dahiler deli, bütün deliler dahi buraya gelen, öyle mi ? 

- Deli mi olduğunuzu düşünüyorsunuz? ( çok net bir biçimde şaka yaptığım anlaşılıyor sesimden ve yüz ifademden. Gözlerim kocaman açık, 8 yaşında bir çocuğun sorusuna yanıt verir gibi bakıyorum danışanıma, sevgi ve anlayışla) 

-Hayır Ayla Hanım, deli değilim, iş adamıyım. Deli olsam iş adamı olamazdım. İş strateji gerektirir ve deliler strateji bilmezler. Ayrıca deliler delice severler, bir deli seni seviyorsa deli seviyordur. ( Ciddileşiyor biraz danışanım, içe dönüyor) Keşke yeterince deli olabilseydim ve hayat benim yükümü çekseydi, akıllı olduğum için ben hayatın yükünü çektim, çekiyorum, çekmekteyim ! 

- Peki iş adamı kimliğinizin dışında kendinizi nasıl tanımlarsınız hiyerarşik bir sırayla ? 

- Babayım, iş adamıyım, kocayım.Abiyim.Evlattım.Arkadaşlarım var, iyi bir dost ve arkadaşım. 

    Bir anda susuyor, ona zaman veriyorum kendi ile ilgili analizlerini kafasında toparlaması için. Kim bilir belki de kripto paraya dair anlık piyasa verilerini düşünüyordur, belki de çocuklarından birinin matematik sınavını düşünüyor olabilir, eşinin doğumgünü için ne hediye alması gerektiğini de düşünüyor olabilir, sorumluluklarına katışık ağır bir kontrol tonu var, çizgi çizgi yüzüne işlemiş bu kontrolcülük ve yorgunluk sebeplerinden biri bu. Dik bakıyor, kararlı, suskun, bir soru bekliyor şimdi benden ya da bir yorum.         

-Pekii, Çınar Demir nerede bu düzende ? 

   Onu uyandırmak isteyen bir arkadaş edası ile soruyorum bu soruyu, ona söyleyemem şimdi, koca Çınar özüne bir bak, özün çok güzel diyemem. Roller arasında boğuşurken kendini unutuyorsun desem bu seans için çok erken, ürkütebilirim, temkinli gitmeliyim.Bir bulut geçiyor gözlerinin önünden, sınıfın en çalışkan çocuğunun sınavda hiç cevaplayamayacağı bir soruyla karşı karşıya gelmesinin telaşı, masumiyeti ve “eyvah şimdi rezil olacağım” endişesi. Ama nasıl olsa teslim oldum rahatlığı.. Duygudan duyguya geçiyor koca adam. Kocaman. Cüsseli. Neden ona Çınar ismini vermişti ailesi.Hem Çınar hem Demir. Hem de Kaan. Fazlaca yüklü bir isim. Cevap vermeye yelteniyor soruma; 

- Ben bu sorunun cevabını kendim bulamadığım için buradayım, sizin işiniz bu , öyle değil mi ?! Girişte okudum bir duvar yazınız var İbnü'l-arabî’den.” bütün bu yolculuk, kendimden kendime imiş."  

- Evet, doğru. 

- Websitenizde de vardı aynı söz, beni buraya getiren bu sözdür. Her yol yarı yoldur hanımefendi ve ben kendimi yarı yolda bıraktım, kendim hariç hiç kimseyi yarı yolda bırakmadım. Kaan Çınar Demir’i hayat yolculuğunda bir yerde terkettim, başkalaştım, değiştim, büyüdüm, başarılı, zengin ve güçlü oldum, baba oldum, eş oldum ama Çınar olamadım. Belki de dallarından yorulan bir Çınar’ım, gövde mi unuttum, dalım rüzgara daha iyi dayansın diye.

- Biraz daha açalım mı bu konuyu. 

- Yorgun hissediyorum.Yıkılacakmışım gibi. 

- Güçlü görünüyorsunuz, yıkılmazsınız, endişe etmeyin. 

-İçten çürüyorum..

-İyi insanların içi çürümez. 

-Ayla Hanım, belki yeterince iyi değilimdir. 

-İyi birisiniz, gölge taraflarınıza karşı yargılı olabilir misiniz?  Mükemmeliyetçi bir  tutum içerisindesinde, kendinize acımasızlık ediyorsunuzdur belki ? 

-Nasıl yani?! Gölge taraf ne demek, ismim Çınar olduğu için mi öyle dediniz :) 

- Bildiğinizi tahmin ediyorum, Carl Gustav Jung, Shadow Theory. İnsanın toplumsal olmayan, ehlileştirmemiş yanlarının kabulu, bir nevi kendine karşı zaferi. 

- Evet, kendime ve zaaflarıma yenik düşmekten korkan biriyim ben. Anadoluca “ kan kusup kızılcık şerbeti içtim” diyen inatçı bir adam.

- Hangi zaaflarınız var mesela ? Ya da sizce zaaf nedir? 

-Zaaf nedir, güzel soru, bunu düşüneyim bir sonraki seansa kadar, olur mu? 

- Sorumun cevabını aldım. Zaaf budur, aklınızdan ilk geçeni söylemekten, kabul almamaktan korkuyorsunuz, cevabınızı toplumlaştırıp uygun bir kıyafetle bana sunacaksınız. Fikirlerinizin terziliğini yapmanıza gerekmiyor burada. Benimle güvendesiniz. Ben zihninizin çıplak halini görüp onarılmamış duyguları onarmanızı sağlamak için buradayım. Anlaştık mı ? 

- Korkusuzum ama çok korkuyorum. 

Gülümsüyorum. Babamı düşünüyorum, değer verdiğim cinsiyeti erkek olan arkadaşlarımı düşünüyorum. Türk toplumundaki erkek çocuklara dayatılmış duyguları göstermenin zayıflık olduğu kanaati. Ve yine erkek çocuklara yüklenmiş aşırı yük. Ağlamanın ayıp olması, kırgınlıkların, kızgınlıkların, üzüntülerin  kadınlar tarafından dile getirildiğinde durumun hoş görülmesi fakat erkeklerden insan üstü bir varlık olması beklentisi. Bazı toplumlarda erkekler pasif olarak eziliyor, yok sayılıyor. Ruh -duygu durumları önemsenmiyor. Oysa erkeğin kadından tek farkı daha fazla kas gücü olması. Suskunluğu danışanım bozuyor,

- Kötü bir hikayeye tanıklık etti bu Çınar.

-Nasıl bir hikaye bu, belki zannettiğiniz kadar kötü olmayabilir, içinde bize hediye edilmek istenen dersler oluyor kötü sandığımız hikayelerin.. Beraber inceleyelim mi ?  

- incelemeyelim, ben gideyim.  

- 20 dakikamız var hâlen, bence gitmeyin.  

-Size hediyem olsun 20 dakika. 

- Çok cömertsiniz,zaman önemli bir hediyedir, kime hediye geçeceğimiz çok önemlidir. 

Ustalıkla konuyu değiştiriyor,

-çok akıllıca bir iş yapmışsınız muayenehaneyi tamamen camdan yaparak, şeffaflık hayatın en büyük hilesidir.

- Bu şekilde dizayn edilmesinin altında benim başka bir nedenim var fakat görüyorum ki şeffaflığı hile için kullanan bir gölge tarafınız var, “yeterince dürüst değilim ve bunu gizlemek için şeffaflığı kullanıyorum” demeye hazır mısınız ?

-Ne yani yalancı mıyım ben ? 

- Bilmiyorum, öyle olsanız ne olur ? 

- Yalancı değilim, sadece “ paint the wall” tekniği. Hamdi Ulukaya’yı inceleyin. İlk fabrikası için nasıl bankacılardan loan aldığını görün.Nasıl iş adamı olmuş bakın bakalım. 

Kızdırdım onu. Nihayet. Bir bilse neden onu kızdırdığımı. Devam ediyorum. 

- Hamdi Ulukaya değil konumuz, sizsiniz. Kendinize karşı yeterince şefaf mısınız, hileleriniz var mı?  

Hışımla kalkıyor. 

- Ben gidiyorum Ayla Hanım. Beni anlamanız mümkün değil. Ticarethane kurmuşsunuz buraya, iki lak lak yapıp insanların parasını alıyorsunuz ?! 

İğrenç psikolog gülümsememden yapıyorum. Hiç samimi değilim bu defa. 

- Lak lak, şak şaktan iyidir, egomuzun okşanması, geçici bir haz verir ve bizi gerçeklikten uzaklaştırır. Bazı gerçeklerin farkına varalım, müsade edin sizi dinleyeyim. 

-Kendimi kimsesiz, savunmasız ve yalnız hissediyorum, bu beni çok öfkelendirdiriyor, kimsesizliğimi gören kimseler bunu zaafiyet saydı. 

İçimdeki vurdumduymaz Ayla, “öff yine çok Turkish Drama, bu adam neden netflix kafasına geçmemiş hala” diye sorguluyor. Diğer yanım “ Ayla bu senin gerçeğin, doğduğun büyüdüğün coğrafyanın yaşama tutkusu, öfkenin yakıt haline dönüştürülme biçimi, aşkı, acısı, mizahı. Hatırla insanlığın ruh bulduğu yerdir o coğrafya”  diye düşünüyor. Gitmek istiyor, gidemiyor. Anlatacak gibi. Anlatmaya yetecek kadar derin nefes çekiyor. 

- Bak, bu Çınar, kocaman ve güçlüdür, bir dağ yamacında durur, kar, soğuk, rüzgar ona bir şey yapamaz, yapamazdı yani ! Sonra...

Sözünü kesiyorum, 

- Çınar Bey, neden Çınar ağacı olmakta ısrarcısınız, belki ballı incirleri olan bir incir ağacı, belki sofralara tat- tuz, kahvaltılara kahkaha, ömrü bin yıla talip  bir zeytin ağacı, belki de karnavallara koku veren, kış mevsiminde çiçekler açan bir portakal ağacısınız. Bilmiyoruz. Susuzluğa sabır gösteren ünü dünyalara yayılmış bir hurma da olabilirsiniz ve kişiliğinizin tadı susuzluktan geliyordur belki. Her şey olabilir. Ve her ağacın güneş vurduğunda gölgesi düşer zıttı yönde. İşte sizinle bunu çalışalım. Gölgenizin azizliğini kabul etmeniz için...

-Ama ben Çınar’ım. Kaan Çınar Demir. Annem ve babam öyle istedi. 

- Yaşıyorlar mı ? 

-Yok.

- O zaman Allah Rahmet eylesin. 

Allah rahmet  eylesin ne demek ?! 

- Allah rahmet eylesin demek. 

-Kime ? Anne babama mı, onun seçtiği Çınar’a mı? 

İşte bu ! Şimdi danışanım hazır. Dönüşüm ve kabule. İnsan değişmez, dönüşür. Dönüşüm güzeldir, dönüştükçe başkalaşır, ferahlatır, ferahlarsın. Avakado ve date smoothie gibi.Yummy! Ne avakadosundur artık, ne de hurma, bambaşka bir versiyona dönüşürsün ve dönüşüm için blenderdan geçmen gerekir. Blender da yaşamın karşına getirdiği olaylar, kişiler, detaylardaki derslerdir. Sorusunu yanıtsız bıraktım, ona ustaca baktım. İşinin ustası insanların kendine duyduğu sonsuz özgüven vardı tavırlarımda.

-Yaşamınızı yargılamadan dinlemek ve gerektiği yerlerde destek vermek için buradayım. Artık korkmayın. Ne olmuşsa olmuş. Nihayetinde yaşamdasınız, canınız sağ ve hep de canınız sağ olsun. En çabuk adapte olan, en çok hayatta kalır, öyle değil mi ? 

Ayağa kalktı. Elini uzattı. “ Canım sağolsun! “  Tokalaştık. Kapıya doğru varınca tekrar döndü. 

-çok dağınık oldu konular, hiç bir şey anlamadım, hiç bir işe yaramadı, darmadağınık. Acemilik var galiba psikolog hanım. 

- Doğrudur, canım sağolsun, bu seans da böyle dağınık olsun  bakalım. 

   Gülüştük. “Hastanızım ama yine gelirim”  dedi. Düzeltmedim. Çünkü nasıl sinir etse son golü atıp gitse, bu maçtan galip çıksa onun peşindeydi.Gitti.Avakadolu Smoothie istedim odaya. Akıllısı beni bulmaz zaten dedim. Ama işin bu Ayla Hanım, sabah güneşim, ay ışığım. İdare ediver. İşte o da öyle bir güzel ağaç. Su versen, sevsen serpilir, tepki koysan, kızsan kurur da kurur yok olur. Gazete başlıklarına baktım önce biraz. Sonra ayağa kalktım, dağlara, göle ve yamaçlara bakarak bir bahçe tasarladım hayal dünyamda. İçine zakkum ağacını koydum, yaban mersini, diplerine semiz otunu. Akdeniz’in akıl almaz üçlüsü. Sonra bir Aydın inciri diktim bahçeme, bir koca gövdeli zeytin. Bir kaç portakal ve turunç ağacı. En üst kısma da heybetli çınarı yerleştirdim. Ayva, güzelim,haydi sen de gel bahçemize. Sarı sarı salınırsın. Ne portakal ağacına darıldım sen neden limon vermiyorsun diye ne zakkuma sızlandım çiçeğin ömre bedel lakin zehirsin be gülüm diye. Ben en çok insanı insanca sevmekte usta olmaya baş koydum. Bir bahçede kendime yük etmeden. Bozeman. Montana. Dağlar. Göller. Huckleberryler. Hamdi Ulukaya’lar. Kaan Demir Çınarlar. Zeytinler. Hurmalar. Başarılar, kızgınlıklar, kırgınlıklar. Aşklar. Dolarlar.Müzikler.Kitaplar. Danslar. Yogalar. O bu değil de en güzeli avakadolu smoothie. Ya da şey, acı bademli - strawberry smoothie. Belki de Antep fıstıklı çikolata.Sakızlı dondurma.  Güzel bence ya. İyi gidiyorsun Ayla ama unutma “ her yol yarı yoldur” Yön değiştirmek gerektiğinde korkma. 

Ada’dan not : Bu yazının adı Erdal Beşikçioğlu’nun çok sevdiğim oyunu “ Bir Delininin Hatıra Defteri” nden esinlenilmiştir. Hikaye kurgudur, değer verdiğim arkadaşlarımın bazı sözleri ve bazı düşünürlerin fikirleri de bana dahildir, benimdir :) Sevgiler Montana’dan. Şaka şaka Umman’dayım hala. 




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder