19 Şubat 2017 Pazar

eşitler arasında birinci

Değerlimis Dünya,
 Seni, sinema gunlerinde, filmlerin gozune fener tutacak kadar cok seviyoruz. Beni esitler arasinda birinci yapsana. En birinci hep birinci.* primus inter pares. Tanriya da bu dilegimi bildirdim.
 Ayrica belirli günler ve haftalar kapsamında, sevgi kolu olarak, sevgililer gününü kutluyoruz. Kutladık.
Kooperatifçilik kolu gelemedi, biraz hasta onlar. Ekonomi o yüzden bozuk genel olarak, ama çok üzülme tamam mı dünyacık,yakın zamanda üç beş import-export olayı olacak ve her şey düzelecek. O da şırınga niyetine. O kadar acımaz bile. Sen yemene içmene dikkat et. Ateşin var mı diye kontrol etmeyi isterdim ama ozon tabakasının delik kısmına gelirse elim, cilt kanseri olabilirim. Evet, herkes kadar bencilim. Eğme yüzünü hemen.
Öğrencilerim seni seviyor, ben de seviyorum, çok. Aslında senden bir sürpriz bekliyorduk, bulutlar yarılsın, yeryüzüne kalpçikler falan yağsın istedik o gün bütün evrende, bütün kitaplar çiçek olsun, ders işleyemeyelim gibi kurgularımız vardı. Kitaplar çiçek madem, dünyamızı güzelleştiriyor ya hani,  yani en azından bir gün çiçek olsaydı. Olabilmez miydi ki? Toplayıp hepsini, sınıf vazosuna ıslatacak ve kurtulacaktık!  Oh be. Lakin olmadı işte. Bizi biraz kızdırdın ama önemli değil. Çocuk kalbimiz, beklentiye girebilir, yapılmayınca kırılabilir, sonra da affedebilir hemen. Seni seviyoruz. Kooperatifçilik kolu evde uyuyor ama sevgi kolu burada.Evet, evet on numara.
Sen de bizi sev. E mi?
 Zaten toplamın bir sınıftan öte değil. Dün “as… as” kalıbını öğrettikten sonra “as hungry as…”  yazıp tahtaya, tamamlamalarını istiyorum çocuklardan. Ve beklentim “ as hungry as a wolf,as hungry as a bear, as hungry as a horse“ gibi örnekler yönünde. Shaiban söz alıyor ilk ve “ as hungry as a human“diyor, ileride PDO’ da petrol mühendisi olarak çalışacak Shaiban, hedefi o ve insanlarınaçlığının kurtlardan, ayılardan ve atlardan daha tehlikeli olduğunun ayrımına çoktan varmış on yaşında. İkinci alıştırmamız “as free as…”. “as free as a bird, as free as a unicorn “ vb. cevaplardan sonra  “ as free as a stranger” cevabı geliyor Zahra’dan. Sessiz, sakin dik başlı ve uysal gülüşlü, upuzun saçlı bir kızdır Zahra. Poposunun üstüne kadar uzanır saçları. Bu coğrafyada hem kız çocukları hem de erkek çocukları saçlı saçlı doğuyor ve gür, kalın telli oluyor saçları. Yumak yumak, babaanneme göre, üç örü çıkar bir kızın saçından. Ve yine babaanneme göre her biri, bir ayrı tulu maya. ( tülü maya devenin en güzel yavrusu demekmiş). İşte benim Zahra’m da öyle bir kız, özgürlük kavramına bakışı, yabancı kalmakla yakından alakalı. Belki de çok haklı. En az Shaiban kadar haklı. İnsanlığın akıl almaz açlığı karşısında, yabancı kalmak, özgür olabilmenin tek yolu. Zahra hemşire olacak. Çok yardımcı fakat herkese hep yabancı..

       Basmala var mesela, ben öğretmenler odasında otururken kendiliğinden geliyor, oturduğum sandalyeye yaklaşıyor,ellerini boynuma atıp, yanağımdan öpüyor. Kulaklarımda kulaklık, duymuyorum yaklaştığını, dünyayla çok meşgulüm o sıra, haberleri izliyorum. Biz yurt dışındakiler haberleri çok izleriz, hep izleriz, korkarız kopmaktan, bir ayağımız dünyaya açılırken, dolaşmak isterken, diğeri ile orada öylece sabit kalmak, özümüze yakın olmak için. En çok kendimize yardımcı, en çok kendimize yabancı… Bir de güldür güldür falan severiz, memleketsi skeçleri taşıdıkça onlar, hem özler, hem güler ama yine de pek dönmek istemeyiz. Gurbet kafası işte… Siyah zeytine düşkünlüğümüz artar, onun değişik bir tadı var ya hani böyleacımsı gibi ve böyle aynı zamanda memleketin değişik Ege ve Akdeniz kıyıları gibi. Ne kadar huzurlu olursak olalım, bir an zeytin yemek isteriz, haberleri izlemek gibidir çünkü zeytin yemek, siyah zeytin. Hatta kara zeytin, zeytinim. Eskiden ağzıma bile sürmezdim, alışkanlık değişir mi, değişiyor. Coğrafyalar sadece saçları değil, duyguları da etkiliyor,tanımadığın fakat bünyende barındırdığın hislerle tanıştırabiliyor seni. Çünkü onlar en canlılar, yaşam halindeler, birçok şeyi barındırdıkları o habitata seni de dâhil ediveriyorlar. Çöl kaygısının çocuklaşmış hali benim özlemimin adi ve yediğim siyah zeytinlerin çekirdeğini burnuma kaçırıp, babamın boynunda ayaklarımı sallayarak girmek istiyorum en yakın sağlıkocağına. En çok özlemem böyle işte

       Basmala diyordum, yeşil gözlü güzelle rgüzeli Iraklı kız. Ben silence diye çıkışınca sınıfın geneline, o arkadaşlarına dönüp, hep “bes sukut, MS. bişey bişey bişey “ diye ellerini çocuklarına kızarcasına yumurcak yumurcak tutar havada. O Ms. kısmına kadar olanı anlamaya yetiyor sadece Arapçam şuan. Biraz iricedir Basmala diğer arkadaşlarına göre.İngilizcesi çok iyidir, anaçtır, o kadar anaçtır ki saatlerce onaylık kardeşini anlatabilir. O kadar anaçtır ki, saçlarımın bağlı kısmından aşağısına elleriyle dokunarak, ‘”nice colour” der, her an dudaklarında koluma, saçıma, yüzüme yapışıverecek bir öpücük gizlidir…  Bazı çocuklar anne olarak doğuyorlar bence, iyi ki varlar, şefkat mi akar bir kız çocuğundan, akarmış. Bazen bana acıyarak (arkadaşları öfkelendirdiği için), bazen koruyarak, bazen de kızarak bakar, bütün duygularını gözlerinden okursunuz, en çok onu seveyim ister, ilgi odağı diğer arkadaşları olduğu günler, değişik ilgi isteme yöntemlerine gider, iftira da buna dâhildir.  “ TEEECHAAR” diye bir bağırma sesi önce.
“ Yes, dear?”
  “ Diğer sınıftaki Diana’ya sarılmışsınız, o da sizin kokuyor olduğunuzu söyledi, serviste.”
 Ama nasıl olur, her sabah, her aksam yıkanırım ben. Salatalıklı, bazen de bambulu roll-on falan da kullanırım. Parfümlerle aram iyi sayılır, Allah Allah ya, havalardan mı ki.
Tabi bu ilk tepki ve içimden. Zamanla tanıdıkça öğrencini,alışıyorsun, o hali bile sempatik geliyor,yanaklarından bir küçük lokma alıp, en yakın kediye vermek istiyorsun.
          “ Evet, parfümümü söylemiştir o, güzel kokuyor da ”  diyorum saçlarımı arkaya atarak kendimi beğenmiş bir edayla. “hıh canim” dercesine.

   Orada kafa öne eğiliyor ve inceden dudak altı bir gülümseme. Dünyanın en anaç kızı… Sen ne güzelsin. Dördüncü sınıftasın. Gözlerin çok yeşil, en güzel yeşil, Akdeniz ve Ege karışımı bir yeşil…Bahar. Cimen. Bahce. Yosun.

   Sonra Abdullah’ım var bir de. Çok küfür ediyor, Arapça, İngilizce, bütün dillerde küfür edebilme potansiyeline sahip. Çalıştığım toplumda, büyüklerin bile neredeyse hiç küfür bilgisine sahip olmadığını gözlemlemişken, bu çocuğun bu kadar küfür biliyor olması şaşırtıyordu beni. Mesela gecen gün top fırlatarak bir kelime oyunu oynuyorduk, topu tutan kişi, bir önceki kişinin söylediği kelimenin son harfi ile yeni bir kelime türetiyor.  Top besinci seferde de ona atılmayınca, önce kafasını sıraya koydu, sonra hiç kaldırmadı,  sekizinci defada top ona gittiğinde “ f.ck the game” deyip, topu yere çarpıp ağlamaya başladı ve bir süre sakinleştiremedim. Rehberlik öğretmeni alıp sınıftan götürdü. Bu ilk değil, buna benzer çok vakamız var. Abdullah’ın sorunu babanın onları terk edip gitmiş olması temelde ve üzücü olan benim bunu bilmediğimi düşünüp, sürekli babayla ilgili hikâyeler anlatma ihtiyacı. Annesi durumu benimle paylaştığından beri, ona hem ayrıcalıklı hissettirmeye çalıştım hem de dış dünyaya biraz hazırlansın istedim, arkadaşlarıyla dünya üzerinde eşit haklara ve ayrıcalıklara sahip olduğunu, dışlanma ya da sevilmeme ihtimalinin varlığını ve bununla baş edip, en çok kendini kendinin sevmesi gerektiğinin bilincinde olsun diye çabaladım, lakin ilgisizliği hissettiği anda ya hırçınlaştı, ya kavga çıkardı, ya da üzerime lazer tutup, babasının lazerini ona geri vermem için günlerce dil döktü.

Evet,dünya sen bir sınıfsın ve biz de çocuklar. İlgi eksiği ve kıskançlık, iftiralara,küfürlere, kavgalara, hırçınlıklara sebep olurken, insan açlığı önünü alamadığımız savaşlarla gösteriyor kendini. Yabancı kalmak ve yardımcı olmak en güzel yöntem gibi görünse de, içe dönük, lakin kararlı küçük bir kızın dünyasında, haberleri izlemek gerekiyor.  Canını sıkmadan.

Dünya, her şey bu kadar gerçek olamaz, öyleyse sen sorunlusun bizce, ya da fazla yaşadığıniçin biraz kafan mı karışmış ne.
Yetilerin bizi kaçıracağı kidnapli zamanlarda olacak elbette, gideceğiz Nanvi Dar’a, Himalayalar’ın tepesine. Bir de tepeden bakacağız, olan bitene. Zira içindeyken değerini bilemediğimiz yahut farkına varamadığımız nice şey göreceğiz. Olumlu- olumsuz. Nanvi Dar’da Yeti yavrularına zeytin yedirmek üzere.

Görüşürüz Dünya, en çok seninle görüşeceğiz.Çıkışa gelsene. Şaka şaka. Eşitler arasında birinci olabilmek umuduyla.

Öpücük hepimizden. Bir uçurtma, bir de balon. Bir de naniik. Ve bir tane daha naniiik.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder