Zaten hiç hoşlanmam palyaçolardan, küçük Zerdali'ye yaptıklarını öğrendikten sonra iyice soğudum..Balonları ne kadar seviyorsam, palyaçoları o kadar sevmem. Belki de habitatıma aykırı düştükleri için.. Antalya'da, sahil kasabasında geçen çocukluğumu düşünüyorum da hiç palyaço falan görmedim, gördüysem de hatırlamıyorum, ilgimi çekmedi demek ki. En ilginç şey Perge Antik kenti, oraya gelen turistler ve çantalarında ne olduğuydu.. Biraz da onlarla çat-pat İngilizce-Almanca bir şeyler konuşmak ihtimali.. Yaz akşamlarında amfi-tiyatroya nadiren gelen böyle değişikli kostümlü insanlar falan.. Böyle şeylere ilgim oldu.. Portakalların çiçeklenme mevsimine, keçilerin inatlaşma biçimine,bir de babaneme ilgiliydim en çok.Mr. Clown ile tanışma fırsatım olmadı o yıllarda, nedense şu anda da nasıl da palyaçosuz bir çocukluk geçirdim, aman Allah'ım diye hayıflanmıyorum. İlerleyen yıllarda avmlerde rastladım, çocukları eğlendirmeye çalışıyordu, ben ise çocukluk çağını çoktan atlatmıştım. Yine ilgimi çekmedi. Şu meşhur fotoğrafı bilirsiniz, gülen maske ardındaki ağlayan zavallı palyaço yüzü.. Hıhı evet, bir o ağlıyor zaten. Herkes çok keyifli, dünyada zulüm eşitsizlik, siyasi-ekonomik çalkantılar yok kimse iş stresi altında ezilmiyor, sistemlice sömürülmüyor, ama işte zavallı palyaço ağlıyor. İşim yok ona mı üzüleceğim.. Hiç cız etmedi içim, aksine, nötr duygum eksiye dönüştü. Gıcık oldum. Sonra birgün Tunalı'da Stockholm'de -bilenler bilir, içi Stockholm şehrini anımsatacak şekilde dizayn edilmiş, cam bir fanusta oturuyormuşsunuzcasına caddeyi görebildiğiniz, güzel müzikleri, dergileri ve dünyanın çeşitli yörelerinden gelen çayları olan mekan(dı) - oturuyoruz arkadaşımla, dışardan bir payoça önce cama vurdu, biz döndük baktık, gülümseyince koştu geldi, şeker satacak 10 TL'ye. Bilmem ne vakfı yararına. Sanki bilmem ne vakfını kalkındırmak sana kaldı üç kağıtçı Mr. Clown. İşte Umman'a geldiğimden beri hiç rastlamadım, rahatlayacağımı da sanmıyorum çünkü palyaço alışkanlıkları yok. Olsa çok severlerdi o ayrı konu. Hele benim çocukları düşünüyorum da tepesine tırmanır, maskesini çıkarır,yüz milyon soru sorarak,göbişini ponçiklerler,kulağını kemirirler, bıktırırlardı.. Abartmıyorum, yaparlar.. Daha sonra duydum ki Zerdali adındaki küçük kızı çok üzmüş Türkiye'de bir palyaço. Zerdali dört yaşında kocaman gözleri olan, pembiş dudaklı bir kızmış. Bir gün en güzel elbisesini giyip arkadaşının doğum gününe gitmiş, bütün çocuklar oradaki Mr. Clowna kendini gösterip onunla üç dakika dans edebilmek için dans ediyorken, Mr. Clown bazı çocuklarla dans etmiş, bazıları ile etmemiş. Zerdalikız bütün parti boyunca çabalamasına rağmen bir türlü zalim palyaço onu görmemiş ve dört yaşındaki bir çocuk değersizlik hissiyle boyalı suratlı bir palyaço tarafından tanıştırılmış. İşini yapamayacaksan bu işe bulaşma arkadaşım. Senin yüzünden kaç tane çocuk tercih edilmeme değersizliği ile tanışacak ve içinde öfke biriktirecek haberin var mı? Dünyanın bir yerlerinde açlıktan ölen çocuklar var, takıldığın şeye bak diyeceksiniz, her durumu kendi şartlarında değerlendirmek gerek. Zerdali partiye gelebiliyorsa o durum içinde kendini konumlandırır. Bu yüzden diğer çocuklar başka bir yazının konusu. Boyalı yüzlerle ve gereksiz kahkahalarla gereğinden erken tanışmasına gerek yok çocuklarımızın. No more Mr.Clown. Defolsunlar. İnsanın palyaçosu da illettir. Hani görümcenin bile daha samimi güldüğünü düşündüren,böyle maskeli maskeli canımcımlı cicimcimli dolaşan sweet talker yetişkinler vardır ya, işte onlardan da Tanrı cümlemizi korusun, hep sınıfımızın dışında, yörüngemizin uzağında olsunlar, amin.